Bilişim Kurultayı 2010 – Sosyal Dönüşüm

Geçen sene INTEL’in konuşmacısı olarak katıldığım Bilişim Kurultayına bu sene TBD Ankara’nın davetlisi olarak çağrıldım. Bu sene kurultayın gündem başlığı “Sosyal Dönüşüm” olarak belirlenmişti. Ankara Grand Rixos’ta düzenlenen kurultaya bu sene, geçen senelerden farklı olarak sadece konuşma yapacağım gün için gidip akşam evime dönecektim. Bir İstanbullu olarak günübirlik bir Ankara ziyareti sanırım Ankara’nın en sevdiğim yanı 🙂

Kurultayda konuşmacı olarak katılacağım oturumun adı “Twitter Ne Alem!“; konuşmacılar ise kendi alanlarını temsilen katılmış uzman kişilerdi.

Oturum Yöneticisi; Nihal Sandıkçı – Burak Can

Konuşmacılar;
Mehmet Emin Ekmen – AKP Milletvekili
Doç Dr. Nuran Yıldız – CHP
Aras Öztürk Çolak – Nam-ı diğer Sami Hazinses
İlyas Başsoy – Reklam Yaratıcıları Derneği

Sabah 11:00 uçağıyla Sabiha Gökçen Havalimanına gittiğimde iç hatlar giden yolcu bölümünün kapısında Aras (Sami Hazinses) ile karşılaştım. Bir sigara mağduru olarak; son dakikaya kadar içeri girmeyi red ediyordu 🙂 Sonrasında birlikte içeri girdik biletlerimizi aldık ve güzel bir kahvaltı ile uzun uzun sohbet ettik.

Ankara’ya indiğimizde Reklam Yaratıcıları Derneği Başkanı İlyas Başsoy ile karşılaştık. Aynı uçakta olduğumuzu bilmeden gelmişiz. Otele transfer olduktan bir süre sonra; lobide AKP ve CHP temsilcileri ve konuşmacılar ile toplanarak oturumun seyrini ve neler konuşacağımızı paylaştık. Hatta CHP temsilcisi Nuran Hanım ile CHP’nin sosyal medyaya bakışı hakkında kısa bir sohbet imkanı da buldum. Bu noktaya kadar çok normal ilerliyordu. Asıl havadisler oturumun içindeydi tabii… Ben de bunu oturum başladıktan sonra anlayabildim.

Oturumda CHP’den Nuran Hanım ve AKP’den Emin Bey, sosyal medyanın siyasi kullanımını temsil ediyorlardı. Ben kurumsal yaklaşımları ve sosyal medyanın markalar tarafından müşteri ilişkilerinde kullanımından bahsedecektim. İlyas Bey reklam ve yaratıcılıkta sosyal medyanın öneminden bahsedecekti. Aras (Sami Hazinses) ise bir son kullanıcı ve blog yazarı olarak değerlendirmelerini sunacaktı.

Açıkçası dakka 1 gol 1 diyebilirim; CHP’den Nuran Hanım Twitter, Facebook ve benzer sosyal ağların umrunda olmadığını söylerek konuya giriş yaptı 🙂 Tabii bunu kötü niyetle yapmadığını düşünüyorum. Söylemek istediği ve oturum boyunca savunduğu konu; sosyal ağların insanları asosyalleştirdiği, bu nedenle dijital dünyanın çok da içinde olmak istemediğiydi. Bu nedenle Twitter, facebook ya da başka bir sosyal ağı hiçbir şekilde kullanmadığını söyledi.

AKP’den Mehmet Emin Bey ise ilginç bir kişilik. Dijital dünyada her alanda varlığını sürdüren, seçmenleri ile twitter üzerinden iletişimde kalan bir kimliğe sahip. Bu noktada CHP ve AKP’nin zıt görünüşü ilginç bir tablo ortaya çıkardı. Ancak bu ilginç tabloyu, asla CHP ve AKP’ye iyi-kötü kavramları ile bağdaştırarak sunma niyeti içinde değilim. Sadece Sosyal Dönüşüm temalı ve Twitter ne alem başlıklı bir oturumda sosyal ağları kullanmayan bir siyasetçi ile kullanan bir siyasetçiyi karşılaştırıyorum. Oturum içerisinde birbirlerine zıt düştükleri bir çok nokta oldu. Tabi İlyas, Aras ve benim sosyal medyaya olan pozitif bakışımız da CHP li Nuran Hanıma karşı duruyormuşuz gibi algılandı. Ama burada asıl sorun; sosyal medyayı konuşmamız gereken bir yerde Nuran Hanım’ın dijital dünyanın bizi asosyalleştirdiği tezini savunuyor olmasıydı. Oysa ki bu savunmanın yeri bu oturum değildi bence. Üstelik bir diğer ilginç taraf ise; Nuran Hanım’ın Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinde Doç . Dr. olması ve CHP’nin yenilikçi iletişim stratejilerinde önemli rol oynuyor olmasıydı.

Oturum devam ederken iki tane önemli konu yaşandı. Bunları sizlerle de paylaşmak istiyorum.

İlki sosyal dönüşüm ve sosyal medyanın konuşulduğu bu oturumda oturuma ait bir twitter hesabının olmamasıydı. Ben de bu nedenle salonun bir fotoğraf çekerek twit attım ve içeriğinde de; dışarıdan soruları olanların yazmasını, benim de ileteceğimi belirttim. Sorular geliyordu. Oturum devam ederken TBD derneğinin avukatı sayın Mehmet Ali Köksal, oturumu durdurarak söz aldı. Kendisi çektiğim fotoğraf ile yazdığım twit’i silmem gerektiğini, bu konuda yasal olarak hakkım olmadığını tüm salonun ortasında bana iletti. Tabi masum bir twit ve fotoğraftan dolayı bu şekilde uyarılmak hiç hoşuma gitmemişti. Çünkü çektiğim fotoğraf kişiye özel değil; tamamen ortamı gösteren bir fotoğraf, attığım twit ise; soruları olanları salona bağlamaya yönelikti. Ayrıca oturum, tüm Türkiye’den katılıma açık ve dolu dolu geçiyordu. Ayrıca Avukat Bey’in yaptığı bir diğer savunma ise; “şu an aramızda patronuna yalan söyleyip gelen biri varsa onu izinsiz teşhir etmiş oluyorsunuz bu nedenle twiti silmenizi rica ediyorum” şeklindeydi… 🙂

(Silinmesi İstenen Fotoğraf)

Tabi bu arada salonda hem katılımcılar fotoğraf çekiyor, hem de geleneksel medya video + fotoğraf çekimine devam ediyordu. Ben de hırçın bir çıkış yaparak “tüm kameraları kapatın! Fotoğraf makinası olanlar da kapatsınlar o zaman! Benden izinsiz benim görüntümü alamazsınız!” dedim. Ufak bir gerginlikten sonra Avukat Bey, salonu terketti. Fakat asıl sorun şuydu. “Sosyal Medya” adına tartıştığımız, konuştuğumuz bir ortamda masum bir fotoğraf ve twit’in bile atılmasına izin verilmezken; hangi sosyal medyadan bahsedebilirdik. Ya da hangi özgürlükten?

Benim fotoğraf çektiğim sırada AKP milletvekili Emin Bey de bir fotoğraf çekip twitter’a basmıştı. Şimdi sizlere sormak istiyorum; geleneksel medya olarak anılan medyanın her türlü görüntü ses kaydı, ve dijital dokümanı kayıt edip paylaşması serbest ama sosyal medya mensubu olan biz twitter, facebook kullanıcılarının anlık bir görüntüyü alıp paylaşması sorgulanıp sildirilmeye müsait… Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz? Bu satırları yazarken Avukat Bey’e saldırıyormuş ya da ona laf söylüyormuş gibi gözükmek istemem. Kendisi hukuk neyi gerektiriyorsa onu yaptığını söyleyerek ve savunarak salona girmiştir. Bu yüzden ben size soruyorum; “Sosyal Medya” gerçekten var mı? Varsa; hukuken biz kullanıcıları bu işin neresindeyiz? Kendi içerik paylaşımlarınızı düşünerek lütfen kendinize bu soruyu sorun!

Diğer bir yandan oturumun sonunda aldığımız bir başka eleştiri ise; Reklam Yaratıcıları Derneği Başkanı İlyas Bey’in AKP ve CHP karşılaştırmasında AKP’nin bu konuları daha doğru kullandığını ancak CHP’nin daha yolun başında olduğunu söylemesiydi. Vay efendim neden AKP ile CHP yi karşılaştırarak AKP lehine yorum yapılıyormuş. Yahu adam fikrini beyan ediyor. Dinleyiciler de kullanım şekli açısından aradaki farkların ne olduğunu dinlerken, iş bi anda siyasi arenada çarpıştırılan dijital dünyanın kullanımına gelmişti. Bu eleştiriyi de şu nedenle paylaşıyorum. Benim görüşümün ne olduğunun hiçbir önemi yok… Ama hangi taraf olursa olsun; taraftarı olmadığımız bir siyasi kurum, görüş hakkında olumlu bir şey söylendiğinde neden dinlemek, anlamak yerine direkt susturmaya çalışıyoruz?

Velhasıl-ı kelam; oturumun sonuna geldik. 2 saate yaklaşık süren oturumda “Stüdyoda Gergin Dakikalar” olsun “Stüdyoda Keyifli Dakikalar” olsun kavgasız, güzel bir tartışma ortamı geçirdik. Ümit ediyorum ki Sosyal Dönüşümün ve Sosyal Medyanın bu kadar gündemde olduğu bir süreçte tüm siyasi partiler, ticari kurumlar ve şahıslar bu medyayı ve dönüşümü en doğru şekilde ve hakkıyla kullanırlar. Bu ülkede dijital gelişim noktasında pozitifiyle negatifiyle bir çok gelişme dur duraksız devam ediyor. Umarım bizler de bu sosyal dönüşümün hakkını verir ve başta kendimiz sonra ülkemiz için en iyi şekilde dönüşümü tamamlarız.

Bilişim Kurultayı 2010 – Sosyal Dönüşüm” hakkında 3 yorum

  1. Mehmet Ali Köksal

    Sayın Ercüment Büyükşener,
    Bilişim 2010 kapsamında düzenlenen panelde yaşanan olaylar ile ilgili yazınızı okudum. Açıkcası çeşitli nedenlerle yazınızın içeriğini okuyunca üzüldüm. Bunları şu şekilde sıralayabilirim:
    Yazınızda bazı konular en basit tabir ile eksik ifade edilmiştir:
    * Paneli keserek değil, diğer salondaki kişiler gibi otorum yöneticisinden söz isteyerek konuştum. Bir toplantıdan ayrılarak geldiğim ve tekrar toplantıma dönmem gerektiği için sadece bana öncelik verip veremeyeceğini kendisine sordum.
    * Verdiğiniz cevap üzerine değil, herhangi bir tartışma ile panelin konusunu değiştirmek ve korsan bildiri sunuyor durumuna düşmek istemediğimi belirterek yaptığım açıklamalar sonrasında salondan ayrılacağımı baştan söyleyerek açıklamalarımı yaptım, bana cevap verdiğiniz için sözlerinizi de sonuna kadar dinledim, panelist olmadığım için de tekrar söz almadım.
    * Açıklamalarımın nedeninin salonda fotoğraf çekerek yayınlamanızdan rahatsız olanların bulunduğunu belirterek sözlerime başladım.
    * Kişilerin kendilerine ait götünlerin yayınlanmasından rahatsız olmalarının onların hakkı olduğu, bu nedenle kişilerden izin almadan onlara ait resim, görüntü yayınının Türk Medeni Kanunu kapsamında yasal olmadığı, bunun bazı istisnalar dışında mümkün olamayacağı belirttim ve o anda bulunmam gereken fakat fotoğraf çekip yayınlamanız nedeniyle oluşan rahatsızlıklar nedeniyle ayrılmak zorunda kaldığım kendi toplantıma dönmek için izin istedim.
    * Twitter’daki yayınladığınız fotoğrafın mümkünse, açıkladığım nedenlerle silinmesini istedim. Ancak, belirttiğinizin aksine attığınız mesajlar için bir ricam olmadı.

    Yazınızın okuyucuda bıraktığı TBD’nin ve benim yasakçı bir zihniyete sahip olduğum izlenimi gerçekçi değildir. Haksızdır :
    * Gerek TBD, gerekse de şahsım yasakçı bir zihniyete sahip değildir. Birazcık merak eden kişiler TBD’nin ve şahsımın BSA, 5651, kişisel verilerin korunması konusunda yaptığı açıklamaları inceleyerek bu konudaki yazınızda kısmi olarak aktarılan diyologlar nedeniyle edindikleri yanlış anlaşılmaları giderebilirler.

    Sosyal Medya ve Kişisel Mahremiyet ile İlgili Kısa Açıklamalarım :
    Panelde istemeden de olsa tartışmak zorunda kaldığım konu katılımcısı olduğunuz panelin, bu sayfanın boyutlarını aşacak çok derin bir konudur.
    Özgürlükler konusunda gerek sayfanızdaki gerekse de twitter’daki yorumları incelediğimde “sonsuz özgürlük” anlayışına sahip olunduğunu görmekteyim. Gücü elinde bulundurana özgürlük, diğerlerine ise daha daraltılmış bir alan bırakan bu yaklaşım, çok uzun süre önce çağdaş dünyada terkedilmiştir. Bir özgürlük öncelikle bir başka özgürlük veya hakla karşılaştığında sınırlandırılması gerekir. Aksi takdirde belirttiğim olumsuz durum ile karşılaşılır. Eğer iki hak veya özgürlükten birisine üstünlük tanımak gerekirse burada hukuk tarafından geliştirilen ilkere somut olaya uygulanarak bir sonuca ulaşılır. Örneğin, panelde yazınıza aktardığınız olayda Sizin görüntü almanız ve bu görüntüleri yayınlamanız bir haktır. Ancak, aldığınız görüntüler üçüncü kişileri içeriyor ise, –olayda olan da budur- bu durumda bu kişilerin de kendileri ile ilgili görüntünün alınmaması ve yayınlanmamasını isteme hakkı vardır. Burada iki hak arasında bir denge kurmak gerekmektedir. Eğer görüntüleri çeken ve yayınlayan basın ise -gerek anayasamız gerekse de uluslararası hukuk gereği- güncel, gerçek, kamu yararına dönük ve özle biçim arasında denge gözetilerek yayın yapılması şartı ile, artık burada hukuka uygunluk nedeni var kabul edilir. Yani basın paneli haber amaçlı çekebilir ve yayınlayabilir. Ancak, bunu yaparken kamuoyunu hiç ilgilendirmeyen bir özel toplantıyı çekemez ve yayınlayamaz -bu ayrıca TCK açısından da suçtur-. Diğer yandan yaptığı haberin içeriğinde gereksiz ifadeler kullanarak haberi çarpıtarak veremez. Ayrıca, panel görüntülerini yayınlıyorum diye o anda kamuoyunu hiç ilgilendirmeyen bir izleyiciye kamerayı odaklayıp, alakasız bir haber yapamaz. Örneğin : Bir bayanın kısa eteği ile oturması nedeniyle oluşan bir görüntü ön plana çıkartılamaz. vs..
    Basın yayın organları sıradan bir insanın fotoğraf veya görüntüsünü kullanamaz. Örneğin sizin görüntünüzü çok sevip kendi reklamlarında veya başka bir yerde Sizin izninizi almadan yer veremez. Bunların hepsi hukuk tarafından oluşturulmuş kurallardır. İlgilenler TMK’nın şahsın korunması ve TCK’nın 134. maddesini inceyebilirler.
    Özellikle belirtmem gerekir ki, Türk Hukukunda kamuoyuna mal olmuş kişilerin özel yaşantıları nerede ise yok denecek kadar daraltılmıştır. Benzer durum başka ülkeler için de geçerlidir. Ancak AİHM Monako Prensesi Caroline ile ilgili kararında böylesine ağır bir özel yaşama müdahaleyi Alman mahkemelerinin aksine uygun bulmamıştır.
    Bu anlamda klasik anlamda basın yayın organı bile olsa izinsiz görüntü alınması ciddi anlamda sınırlandırılmıştır.

    Diğer yandan İnternet özellikle de sosyal medya, ciddi bir şekilde basının yerini almaya başladı. Siz doğal ve haklı olarak kendinizi basın ile aynı ayrıcalıklara sahip olarak görmek istiyorsunuz. Çünkü, aslında internet ve sosyal medyanın gelişmesi ile birlikte, tekelleşen klasik medyanın yalan ve uydurmacasından dolayı daha gerçekçi, özünde barındırdığı imkanlar nedeniyle daha hızlı, katılıma olanak vermesi nedeniyle daha demokratik bir basın organı haline geldi, İnternet. Bunun korunmasını haklı olarak arzuluyorsunuz. Ben de aynı fikirdeyim. Ama, bu doğal olarak bilişim ve etik kavramının da sorgulanması (geliştirilmesi anlamında), kişilerin bilişimin ürkütücü gücüne karşı korunmasını gerekli kılıyor. Çünkü, sonuçta herşey insan için ise, bireysel özgürlükler adına bireyi yok etme tehdidi baş gösterebiliyor. Panel sırasında kısaca verdiğim örnekte belki muhteşem bir uygulama olan Google Street View’daki benzer risklerdir. Bildiğiniz üzere söz konusu uygulama ve benzeri uygulamalar, bir çok ülkede haklı olarak mahremiyet tartışmalarını beraberinde getirmiştir.
    Örneğin Facebook veya benzeri uygulamalarda arkadaşlarımızın bize ait fotoğrafları yüklemesi ve bizi orada işaretlemeri, bir yandan çok güzel ancak, diğer yandan mahremiyet açısından son derecede teklikeli bir uygulamadır.
    Daha sayabileceğim bir çok nedenden dolayı, paneldeki tartışmada, konu edinmiş olduğumuz fotoğraf yükleme hakkınız ile kişilerin fotoğrafın konusu olmama hakkı arasındaki dengede, kişileri korumak, onların kendi görüntülerinin yayınlanmamasını isteme hakkına saygı duymak, interneti hepimiz için daha özgür bir alan haline getirecektir.

    Konunun daha çok tartışılması, sosyal medyanın, kişilerin özel yaşantısına saygı göstererek gelişmesini sağlama açısından kanımca önemlidir.

    Yazınızın son bölümündeki dönüşüm ile ilgili dileğinizi aynen paylaşıyorum…

    Saygılarımla,

    Mehmet Ali Köksal
    TBD Hukuk Çalışma Grubu Başkanı

  2. Ercü Yazar

    Mehmet Ali Bey yorumunuzu okudum öncelikle zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Ancak detay açıklamalar ile ben bu konunun basite indirgenebileceğini şahsım adına düşünmüyorum. Aşağıda konuya dair yazdıklarınıza cevaplarımı bulabilirsiniz.

    AÇIKLAMANIZ : Paneli keserek değil, diğer salondaki kişiler gibi otorum yöneticisinden söz isteyerek konuştum. Bir toplantıdan ayrılarak geldiğim ve tekrar toplantıma dönmem gerektiği için sadece bana öncelik verip veremeyeceğini kendisine sordum.

    CEVABIM: Paneli kesmekten kastımın zorbaca bir kesme olmadığını herkes farkındadır bunu açıklıa kavuşturmanız fotoğrafı silmekiçin oturumun arasına girdiğiniz gerçeğini değiştirmez. Yani bana göre gene konuşmayı bir şekilde bölmüş bulunuyorsunuz.

    AÇIKLAMANIZ: Verdiğiniz cevap üzerine değil, herhangi bir tartışma ile panelin konusunu değiştirmek ve korsan bildiri sunuyor durumuna düşmek istemediğimi belirterek yaptığım açıklamalar sonrasında salondan ayrılacağımı baştan söyleyerek açıklamalarımı yaptım, bana cevap verdiğiniz için sözlerinizi de sonuna kadar dinledim, panelist olmadığım için de tekrar söz almadım.
    CEVABIM: Ben zaten tartışma oldu ya da kavga çıktı demedim ancak bir gerginlik yaşandığı ortadadır. Hatta bu gerginlik benimde canımı sıktı çıkışta bu nedenle yanınıza geldim konuyu tekrar sakince konuştuk. Yani Korsan bir bildiri olduğunu zaten ima etmedim söylemedimde! Ancak Twitter konulu bir oturumda atılmış bir TwitPic’i silmemi istediğinizde ortama konu itibariyle çok ters düştü.

    AÇIKLAMANIZ: Açıklamalarımın nedeninin salonda fotoğraf çekerek yayınlamanızdan rahatsız olanların bulunduğunu belirterek sözlerime başladım.

    CEVABIM: Fotoğraf çekilmesinden rahatsız olanlar vardır ve bunu bana iletebilirsiniz tabi ancak salonun ortasında diğer fotoğraf çeken seyircileri uyarmamış olmanız ve konuyla ilgili sadece benim attığım Twit’e odaklanmanızda ayrıca bir konudur…

    AÇIKLAMANIZ : Kişilerin kendilerine ait götünlerin yayınlanmasından rahatsız olmalarının onların hakkı olduğu, bu nedenle kişilerden izin almadan onlara ait resim, görüntü yayınının Türk Medeni Kanunu kapsamında yasal olmadığı, bunun bazı istisnalar dışında mümkün olamayacağı belirttim ve o anda bulunmam gereken fakat fotoğraf çekip yayınlamanız nedeniyle oluşan rahatsızlıklar nedeniyle ayrılmak zorunda kaldığım kendi toplantıma dönmek için izin istedim.

    CEVABIM : Yukarıdaki cevabımı tekrarlıyor. Fotoğraf çekilmesinden rahatsız olanlar vardır ve bunu bana iletebilirsiniz tabi ancak salonun ortasında diğer fotoğraf çeken seyircileri uyarmamış olmanız ve konuyla ilgili sadece benim attığım Twit’e odaklanmanızda ayrıca bir konudur…

    AÇIKLAMANIZ: Twitter’daki yayınladığınız fotoğrafın mümkünse, açıkladığım nedenlerle silinmesini istedim. Ancak, belirttiğinizin aksine attığınız mesajlar için bir ricam olmadı.

    CEVABIM : Twitpic’te atılan fotoğrafın yanına yazılan mesaj ayrı ayrı silinmiyor. Mesaj ve Fotoğraf birliktedir. Bu teknik konuyuda açıklığa kavuşturmuş olalım. Yani Fotoğrafı silin mesaj kalsın durumu olamıyor üzgünüm…

    AÇIKLAMANIZ : Yazınızın okuyucuda bıraktığı TBD’nin ve benim yasakçı bir zihniyete sahip olduğum izlenimi gerçekçi değildir. Haksızdır :

    CEVABIM : Sizin yasakçı zihniyette olduğunuzu söylemedim zaten bunu hukuki bir çerçevede uyardığınızı da söyledim ve bunu tartışmaya açtım sosyal medyada. Bu tartışmada insanlar fikirlerini beyan ederler bizlerde buna cevap yazarız. Hukuki olarak yaptığınız açıklama cevabınızda mevcuttur. İsteyen kişiler okuyup öğrenebilir. Ancak oturumda verdiğiniz örneği hatırlatmak isterim; şu an salonda patronuna hasta olduğunu söyleyip panele katılanlar olabilir diyerek bir yalan ile örneklendirmeniz bana açıkçası acayip gelmişti. Hemen bunun yanında şahsınızı değil yaşanan olayı sorgulamaya açtım siz ve ben konunun baş aktörleriyiz yapabileceğim bir şey yok ama yazımdaki şu bölümü tekrar okumanızı isterim.

    “Bu satırları yazarken Avukat Bey’e saldırıyormuş ya da ona laf söylüyormuş gibi gözükmek istemem. Kendisi hukuk neyi gerektiriyorsa onu yaptığını söyleyerek ve savunarak salona girmiştir. Bu yüzden ben size soruyorum; “Sosyal Medya” gerçekten var mı? Varsa; hukuken biz kullanıcıları bu işin neresindeyiz? Kendi içerik paylaşımlarınızı düşünerek lütfen kendinize bu soruyu sorun!”

  3. Geri izleme: Tık tık tık! Sesim geliyor mu? « Arada Bir Yer

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.